Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer; okulların “6 Eylül'de tüm kademelerde, haftada
beş gün yüz yüze tam zamanlı olarak eğitime” başlayacağı müjdesini vermişti. Okullarda
kesintisiz ve sorunsuz bir eğitim-öğretim ortamının oluşturulması için, bir dizi önlemleri
içeren; “Yüz yüze Eğitim Rehberi” hazırlayarak okullara gönderildi.
Rehberin içeriğini bir önceki yazımızda açıklamıştık. Gerçekten de hayati önem
taşıyan çok önemli önlemleri içermekte.
Okulların COVID-19 salgınına karşı alınması gereken tüm önlemleri Sağlık Bakanlığı
ile birlikte belirlediklerini belirten Özer, "Servislerdeki ve okullardaki hijyen tedbirleri, maske
kullanımı, havalandırma gibi tüm ayrıntıları Sağlık Bakanlığı ile birlikte çalışarak alınması
gereken önlemleri tüm valiliklere, tüm illerimize, tüm ilçelerimize bildirdik." dedi.
Peki tespit edilen bu önlemleri kimler titizlikle ve her an denetleyecek Sayın Bakan?
Alanında uzman olan “Maarif Müfettişlerinin sayısı durmadan azaltarak denetim ve teftişleri
ellerinden alındı.
Okul ortamları, kantinler ve servisler büyük risk içermekte. Denetimi yapılamadığı, ya
da üstünkörü geçildiği için servislerde onca sevgili, göz nuru öğrencimiz can verdi.
Kantinlerde satılmaması gereken yiyecekler yüzünden öğrencilerimiz zehirlendi, boğuldu.
Tüm kurumlar denetlenirken neden okullardan teftiş ve denetim kaldırıldı? Maarif
Müfettişleri alanlarının dışında gereksiz şeylerle meşgul edilmekte. Emekli olanın da kadrosu
düşülerek Müfettişlik müessesesi sessizce yok edilmektedir.
Kritik bir ortamda açılan okullarımızda umarım çocuklarımızın canı yanmaz. Eğitim
tekrar kesintiye uğramaz. Diğer bir husus da okullardaki hizmetli durumudur. Çoğu
okulumuzda hizmetli yok. Neden çok önemli olan bu kurumlara yeterince hizmetli verilmez?
Geçen bir yakınımdan duydum, veliler bir okulda gönüllü olarak birer gün nöbet tutup
temizlik ve diğer işleri yapıyorlarmış. Okul müdürlerinin bu husustaki talepleri dikkate
alınmamaktadır. Peki tespit edilen önlemleri kimler yapacak merak etmekteyim.
Yüz yüze eğitim döneminin başlamasıyla COVID-19 tedbirleri kapsamında
öğrencilerle bir araya gelmesi zorunlu olan öğretmen ve okul çalışanlarının aşı olmamaları
durumunda, haftada iki kez PCR testi ile taranmaları istenecekmiş.
Bu yeterli olacak mı? Yani aşı olmayanlar, haftanın üç günü etraflarına tehlike
saçacaklar.
Kılavuzda yer aldığı ; “sadece öğretmenlerimiz değil servis şoförlerinden, servislerde
görevli yardımcı personel, okullardaki idari personel, kantin ve yemekhane çalışanlarına
kadar eğitim-öğretim ortamına dahil olan tüm çalışanlarımız aşı olmak istiyorlarsa aşı
olacaklar. Aşı zorunlu değil, süreç gönüllülük esasına göre işliyor. Öğrencilerimiz ile bir
araya gelmesi zorunlu olan öğretmen ve okul çalışanlarımızın aşı olmayacaklarsa haftada 2
defa PCR testi yaptırma zorunluluğu var." Denmekte.
Vatandaşlar birilerini riske sokmadığı müddetçe aşı olmayabilirler. Fakat burada
çocuklarımız, biricik öğrencilerimiz, sevgili öğretmenlerimiz ve diğer eğitim bileşenleri
büyük risk altında. Böyle olunca “aşı zorunlu değil” ifadesi ne kadar doğru acaba.
Şehir içi ulaşım kartlarında HEZ kodu yoksa araca alınmıyor, kurumlara girerken
daha fazlası istendiği halde, okullarda ilgili personele aşı zorunluluğunun olmaması, kamu
yararı bakımından düşündürücü ve önlemlerin en zayıf halkası. Bu durum bir çok okulda
bulaşma riskini artıracaktır.
Kaldı ki köy okullarımızda görev yapan ve aşı olmayan okul çalışanları ve
öğretmenlerimizin haftada iki kez PCR testi yaptırması mümkün değil.
Sayın Bakan; “eğitim öğretimi sürdürebilmemiz için öğrencilerimizi korumamız
gerekiyor. Öğrencilerimizin sağlıklı bir şekilde eğitim öğretime devam etmeleri için her türlü
önlemi almak zorundayız." Açıklamalarında bulunmuş. Bu tür risklerin var olduğu bir
ortamda, her türlü önlemin alınması mümkün olacak mı acaba?
Özet olarak şunu söylemek istiyorum; Eğitim-öğretim kurumlarımızın kesintisiz
ve risksiz devam edebilmesi için;
1.Tüm eğitim-öğretim kurumlarını, servis ve kantinleri bu alanda uzman olan, Maarif
Müfettişleri sürekli denetlemelidir.
2. Eğitim-öğretim kurumlarında yeterli memur ve hizmetli personel bulundurulmalıdır.
3.Başta öğretmenlerimiz olmak üzere, servis şoförlerine, servislerde görevli yardımcı
personele, okullardaki idari personele, kantin ve yemekhane çalışanlarına ve eğitim-öğretim
ortamına dahil olan tüm çalışanlara “aşı olma zorunluluğu” getirilmelidir.
Hayatın normalleştirilmesi için eğitimin normalleştirilmesi elzemdir. COVID-19 vaka
sayısının azaltılması, okullarımızdaki sağlıklı ve etkin önlemlerin alınmasına bağlıdır. O
yüzden tüm sağlık önlemlerinin eksiksiz ve ivedi alınarak okulların açık tutulması çok
önemlidir.
Çünkü çocuklarımızın eğitimi, ülkemizin geleceğidir. Artık yüz yüze eğitimin
kesintiye uğramaması elzemdir. Ancak bu sayede öğrenciler; bilgiyi yüklenen değil, merkeze
alan, öğrenmeyi öğrenen, kişilikleri gelişmiş, yeteneklerini kullanan, problem çözen, analiz ve
sentez yapabilen, akılcı, yapıcı, duygu ve düşünceleri dengeli, sevgi dolu, hoşgörülü, ulusal ve
evrensel değerlere saygılı vatandaşlar olarak yetişebirler.
Bilgi çağında yaşayan öğrenci için okul önemini daha da artırmaktadır. Bu süreçten
geçen öğrencinin kişiliği farklılaşmaktadır. Bu farklılaşma eğitim sürecinde kazanılan “bilgi,
beceri, tutum ve değerler” yoluyla gerçekleşmektedir.
Günümüzün eriştiği bilgi ve teknoloji düzeyi, toplumsal, kültürel, siyasî ve ekonomik
alanlarda devrim niteliğinde değişikliklere neden olmaktadır. Küçülen dünyamızda, her şeyin
bilime endeksli hale geldiği dikkate alındığında, “eğitim” ve “öğrenme” çok daha önem
taşımaktadır.
Böylece eğitim, bilginin zihinlere yüklendiği süreç olmaktan çıkarılmakta, hayatta
kullanılma sanatının öğrenildiği bir sürece dönüştürülmektedir.
Sevgiyle kalın