“Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, fakat bu arada çok basit bir
sanatı unuttuk. İnsan gibi yaşamak.” Martin Luther
İyi insan, gülüşünü sevdiğiniz kişidir. Dostoyevski
“Dünya çok acı çekiyor: kötü insanların şiddetinden değil, iyi insanların
sessizliğinden.” Napolyon
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik; “güçlü zekâsı, üstün düşünme
kabiliyeti, sınırsız öğrenme gücü, içgüdüsel davranışlarının azalmış olması ve konuşma
yeteneğidir.”
Her insan, yaratılışı gereği “mükemmel” olmasına karşın, çoğumuz bu
mükemmelliğimizin farkında değiliz. İnsanın mükemmelliğini algılaması ve hayata geçirmesi
için, öncelikle “kendisini tanıması” ve “tanıyabildiği kendini bilmesi” öğrenmesi ve gerçek
“kim” liği ile buluşması gerekmektedir.
Çağımızın düşünürlerinden Sponville, “Kendini tanımak; hayran hayran kendini
seyretmek demek değildir. İnsanın hem ne olduğunu, hem de ne olması gerektiğini
araştırmasıdır. Nasıl düşüneceğini, nasıl yaşayacağını, nasıl mutlu olacağını kendine
sormasıdır.”
Derken, yaşamda kendini arama ve bulma yoluna girecek bir bireyin, yönünü nasıl
doğru olarak bulması gerektiğinin de vurgulamaktadır. İnsanları affetmeye ve hatalarıyla
kabullenmeye, kendimizden başlamanın bir yolunu bulmalıyız.
İnsanın makamı ve mevkii ne olursa olsun, O’ndan öncelikle insan olmanın gereklerini
yerine getirmesi beklenir. Fakat “insan görünüşlü” olmak başka, “insan olmak” başka
şeydir. Kişi olabilmek için yalnızca insan görünüşlü olmanın, insan türünün herhangi bir
bireyi, bir nüshası olmasına yetmeyeceğinden, insanda belli bir takım niteliklerin bulunması
da gerekmektedir.
Mevlânâ’nın, “Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok, nice elbiseler gördüm
içinde insan yok” özdeyişini göz önüne alırsak; elbiselerine ve makamlarına baktığımızda
insan zannettiğimiz fertlerin bazılarında, insan olduğumuzdan utanacak davranış ve eylemler
görebilmekteyiz. ”İnsanların değerini belirleyen nicelikleri değil, nitelikleridir.”
Başkan Theodore Roosevelt’in de ünlü bir sözünde belirttiği gibi, “Bir insanı
“ahlaken” eğitmeden, sadece “zihnen” eğitmek, topluma bir bela kazandırmaktır.”
Burada anlatılan şudur: Doğru ve iyi olanı bilmek ile doğru ve iyi olanı yapmak
arasındaki en önemli bağlantı, doğru ve iyi olanı yapacak bir karaktere sahip olmaktır.
Almanya’da bir Lise Müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu
mektubu gönderirmiş:
”Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın
görmemesi gereken şeyleri gördü.
İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş
doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler,
lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar. Eğitimden bu nedenle kuşku
duyuyorum.
Sizlerden isteğim şudur: Öğrencilerinizin “insan olması için” çaba harcayın.
Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik,
çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”
Neyi almak istiyorsak, önce biz onu başkalarına vermeliyiz. Sevmek isteyen, sevgiyi
vermeyi öğrenmeli. Takdir edilmek isteyen önce başkalarını takdir etmeli. Mutlu yaşamak
isteyen, önce başkalarının mutlu olmasına katkıda bulunmalıdır.
Türkiye’de ortalama yaşam beklentisi 75 yıldır. Bu da 39.446.157 dakika yapmaktadır.
Muhtemelen okumadan geçtiğimiz bu rakam kadar telefon kontörümüz olsaydı, o kontörleri
ne için ve nasıl harcardık? “Ömür” denilen hayat kontörlerimiz de, telefon kontörleri gibi,
an be an düşmekte. Bunu durduramayız, fakat doğru kullanabiliriz.
Elimizde bir hayat var ve hayatı yeniden baştan alma imkânımız yok. Ancak; “dolu,
yoğun, doğru, anlamlı ve derin” yaşayarak onun hakkını verebiliriz. Yaşamın hakkını
vermede geç kalmış olsak bile, hala düzeltme şansımız var. Bu kararı verebilmek halen
bizlerin elinde değil mi?
Kim olursa olsun her insanın mutlaka kendine ve insanlığa yararlı olacak üretebileceği
bir şeyler vardır. İnsana, doğaya, kendine karşı sorumluluk taşımak; yaşamayı sevmek;
sevinçleri olduğu kadar acıyı da paylaşmaktır insan olmak. İnsan olmak, “değer bilir” olmak,
insanlık için yapılanları unutmamak demektir. Hele bu yapılanlar başta bizim için yapılmış ve
bizi ilgilendiriyorsa.
Bizler, daha fit olabilmek uğruna, spor merkezine gitmeyi ihmal etmezken, “daha iyi
birisi olmak için” çalışabilmeyi nedense hiç aklımıza getirmeyiz. Şimdiye kadar hepimiz
daha iyi hayatlara sahip olmak istedik, ama çok azımız “daha iyi bir insan” olabilmeyi
arzuladı. Belki de artık daha iyi biri olmanın zamanı çoktan geldi bile, ne dersiniz?
Bu nedenle gerçek insan olmayı başkalarının gözünde, sözünde veya davranışlarında
değil, içimizde hissetmemiz gerekir.
“Kişinin uyumlu yaşayabilmesi için, kendini ölçüyü kaçırmadan sevmesi gerekir.”
Değerlilik duygusu içten hissedilen bir duygudur ve kişi ancak kendine yatırım yaparsa, kendi
değerini kendi arttırabilir.
Kendi iyiliğimizle birlikte başkalarının iyiliğini düşünmeyi de öğrenirsek, herkesin
etrafımızda döndüğü güneş olma sevdasından vazgeçebilir, kendi başımıza ışıldayan bir yıldız
olabiliriz. Böyle bir yıldız olmakla diğer yıldızların varlığına da izin verebiliriz.”
Dünya, insan olanların sayesinde güzeldir.
Sevgiyle kalın…