Yaşlılık ve yaşlı sağlığı konularında farkındalık oluşturmak adına; “18–24
Mart Yaşlılara Saygı Haftası” olarak anılmaktadır.
Sözlükte yaşlı insan, takvimsel yaşı ilerlemiş, ihtiyarlamış kimse anlamına gelmekle
birlikte, deneyimli, tecrübeli kişi anlamında da kullanılmaktadır.
Doğum oranlarının düşmesi ve teknolojik gelişmelerin sağlık hizmetlerinde etkili
kullanımı, bilinçli beslenme ve hareketli yaşam, ortalama yaşam beklentisinin uzamasına ve
yaşlı nüfusun artmasına imkân sağlamıştır. Yaşlanma, çevreyle kurulan ilişkilerin sınırlanması
ile başlar esasında. "Önemli olan hayata yeni yıllar eklemek değil, yılları hayata eklemektir.”
İnsanoğlunun var olduğu günden bugüne kadar üzerinde en çok düşündüğü, araştırma
yaptığı, çareler aradığı, fakat bir türlü engelleyemediği gerçek, “yaşlanmak” tır.
Uzmanlar yaşlıları; genç yaşlılar (65-74 yaş), orta yaşlılar (75-84) ve ileri derecede
yaşlılar (85 yaş ve üzeri) olmak üzere üçe ayırmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü, yaş dilimlerini yeniden düzenlemiştir. Açıklanan verilere göre,
0-17 yaş ergen kabul edilirken, 65 yaşına kadar olanlar da genç sayılmaktadır. Böylece0-17
yaş arası: ERGEN, 18-65 yaş arası: GENÇ, 66-79 yaş arası: ORTA YAŞ, 80-99 yaş arası:
YAŞLI olarak tanımlanmaktadır.
TÜİK’in 2017 Mart ayında açıkladığı hayat tabloları 2015 sonuçlarına göre; doğuşta
beklenen yaşam süresi, Türkiye geneli için toplamda 78, erkeklerde 75,3 ve kadınlarda 80,7
yıldır. Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşamakta olup, doğuşta beklenen
yaşam süresi farkı 5,4 yıldır.
Bazı toplumlarda yaşlılar, sakatlarla eşdeğer sayılmış, istenmeyen, acınmaya muhtaç
kişiler olarak algılanmış, birikim ve deneyimleri göz ardı edilmiştir. Yaşlı insanın aile içinde
“tüketen ve bakımı oldukça zorlaşan bir birey” olarak görülmesi, yalnızlığa itilmesine
neden olmuştur.
Şehirlerde derme çatma evlerde oluşturulmaya çalışılan yeni tip ailelerde çocuk gibi
yaşlı insan da yük olarak görülmeye, çoğu kez tüketici bir obje olarak algılanmaya
başlanmıştır. Yaşlılar köy ortamından ve akraba çevresinden kopmuş, şehir hayatının akışı
içinde yalnızlaşmışlardır. Aile içinde dayanışma azalırken çocuk için kreşler, yaşlı için çeşitli
bakımevlerinin varlığı elzem bir hal almıştır. Daha iyi şartlarla şehir hayatına katılan yaşlılar
ise modern hayatın kuşattığı çocukları ve torunlarıyla nasıl baş edeceklerini bilmez bir
çaresizlikle, gittikçe kenara itilmektedirler.
Modern hayat, daha fazla lüks ve müreffeh bir yaşam adına, aslında insani olan tüm
değerlerimizi yitirmemizi sağlamaktadır. Büyük aile sıcaklığını ve dayanışmayı yok eden
modern şehir kültürü, aile bireylerini de karşı karşıya getirmekte ve ailenin parçalanmasına
neden olmaktadır.
Oysa yaşlılara saygı ve sahiplenme bilinciyle yakınlaşmak, insani bir sorumluluktur.
Yaralı bakımsız, çaresiz bir hayvanın ihtimamla korunarak tedavi ettirildiği, doyurularak
koruma altına alındığı günümüzde, bir insan olan yaşlılara elbette ki bunların daha fazlası
yapılmalı, yapılabilmelidir.
Roussean'un "Her yaşın kendine özgü kuralları, vazifeleri ve faziletleri vardır"
ifadesi ve Henry Ford'un "Öğrenmeyi bırakan her insan yaşlanmış insandır" sözü hayata
bakış açısında önemlidir. İnsan kendini yenilemedikçe, geliştirmedikçe ve düşünsel çaba
göstermedikçe hangi yaşta olursa olsun diriliğini yitirmeye, canlılığını kaybetmeye yüz
tutmuş bir kişi olur. Edebiyatçıların ustalık dönemi eserleri genellikle yaşlandıkları
dönemlerde ortaya çıkar. Mimar Sinan'ın ustalık dönemi eseri olan Selimiye Camii'ni
yaptığında 80 yaşındaydı.
Bizim kültürümüzde yaşlı insan ölünceye kadar okumaya, tefekküre ve ibadete davet
edilen, yaşlandıkça "öf" denmekten kaçınılan, kollanan, tecrübesinden istifade edilen, değer
verilen, sevgi ve saygı duyulan bir bireydir.
Yaşlılar, geleceği kuran insanlardır. Çınar ağacının körpecik yeşil dallarını koruyup
kollayan, onun yıllanmış gür gövdesidir. Yaşlılar bu bağlamda, takdire değer ve saygı
duyulması gereken değerler olarak algılanmalıdır. İnsani değerleri taşıyan ve yaşamaya
çalışan yaşlılar, tecrübe ve birikimleriyle hayata daha olgun ve dengeli bakabilmektedirler.
Toplumda gençlerin dinamizmi ve heyecanları, yaşlıların tecrübesi ve olgunluklarıyla
dengelenerek hayat çeşitlendirilmelidir. Bilgi, birikim, tecrübe, olgunluk açısından aile
içerisinde çıraklık/ustalık ilişkileri mevcuttur. Yani hayat tecrübesiyle ilgili ebeveynler usta,
çocuklar ise çırak gibidir.
Yaşlılar, dünle bugün arasındaki köprülerdir. Kültür yaşamımızı yarınlara taşıyan en
önemli varlıklarımızdır. Yaşlılara saygı göstermek bir minnet borcudur. Onlar dünyayı
geliştirerek, değiştirerek, bizlere hazır ve kurulu bir hayat düzeni bırakmışlardır. Tecrübe
kaynağıdırlar. Onların yaşanmış ve kazanılmış bu deneyimleri, bizleri birçok yanlışı
yapmaktan kurtarmaktadır.
Yaşlılar, dinlememiz ve öğrenmemiz gereken yaşam deneyimlerine sahiptirler. Onlara
karşı zarif ve anlayışlı olmamız gerektiğini unutmamalıyız. Bize çok değerli bir şeyi, sevgiyle
istekle, üstelik ücretsiz öğreten birine saygı göstermek, minnet duymak gerekmez mi? Yaşlı
insanların bilgeliği, hayatımızı gerçek anlamda zenginleştirmektedir.
Onları arayıp hatır sormak, saygımızı, sevdiğimizi sözle ve davranışlarımızla
göstermek, önemsemek, kapı açmak, önce onu buyur etmek, hayatını kolaylaştırıcı küçük
dokunuşlarda bulunmak, hoşlandığı konularda konuşturmak, yanına oturmak, ellerini tutmak,
sevdikleri hitaplarda bulunmak, kibar, saygın ifadelerle hitap etmek, onurlandırmak, ufacık
iyiliklerle gönüllerini almak, anlamlı ve değerli tavırlarla selamlamak, hal hatır sormak ne
kadar değerli ne güzel jestlerdir. Sıcacık bir tebessüm, o kişinin belki de hüzünlü günlerini
mutluluğa dönüştürecektir.
O yüzden çocuklarımıza daha şimdiden bu güzel duygu düşünce ve davranışları
kazandırmamız gerekmektedir. Onlar, iyi davranışların en iyisini hak ediyorlar. Hak ettikleri
saygınlığı kazanmaları, geleceğimiz adına çok önemlidir. Kazanmış oldukları bilgi
birikimleri, deneyimleri, her zaman yararlanmamız gereken, günümüze ve geleceğe ışık tutan
en nadide kaynaklardır.
Toplumsal huzuru, millî birliği, sosyal yardımlaşma ve dayanışma duygusunu güçlü
tutmak istiyorsak, bizleri bin bir meşakkatle, yüksünmeden gönüllerinin sıcaklığı ve
tebessümleriyle, besleyen koruyup kollayan, büyüten, yetiştiren ve topluma kazandıran
yaşlılarımıza, hak ettikleri sevgiyi, değeri ve hürmeti laikiyle, yüksünmeden göstermeliyiz.
Toplumun mihenk taşı, zenginliği, temeli, huzur ve mutluluğun anahtarı, her türlü
sıkıntılarımızın devası olan büyüklerimize, huzur ve refah içinde yaşayabilmeleri adına
gerekli değeri ve ihtimamı göstermek üzerimize borçtur. Bu tavır yalnızca bir hafta ile sınırlı
tutulmamalı, yaşamımızın bir parçası olmalıdır.
Bu duygularla yaşlılarımızın, “Yaşlılara Saygı Haftası”nı en samimi duygularımlakutluyor, sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir ömür diliyorum.