BİR BAYRAMIN ARDINDAN…

seyfettin karamızrak köşe yazarı

Geçen yıla nazaran bu yıl Kurban Bayramı başka mutlulukları da bizlere doyasıya
tattırdı. Pandemi nedeniyle uygulanan yasakların kalkması, aile, torun eş ve dostları da bir
araya getirdi. Hasretliğin hüznü sevince döndü. Bayramla birlikte yüzler güldü, duygular
paylaşılarak huzurun tadına varıldı.
Hele yalnızlıktan bunalan yaşlılarla cıvıl cıvıl torunların kavuşması tadına doyulmaz
bir durumdu. Bunlarla birlikte akrabaların, arkadaşların ve komşuların buluşması, kurbanların
kesilmesi, yemeklerin topluca yenilmesi de ayrı bir mutluluk paylaşımıydı.
Yaşanan güzelliklerin tek üzücü tarafı, maske ve mesafenin zaman zaman ihmal
edilmesi ve vaka sayılarının artmasıdır.
Bu arada birçok aile de, Bayramı birlikte paylaşmanın yerine, tatil beldelerine gitmeyi
tercih etti. Uzun süre yoğun iş ve yasaklar altında yorulan çalışanların tatile çıkması,
dinlenmesi de elbette hakları. Fakat bu tatil tercihi, yorulmaktan ziyade, biraz da Bayramların
uhrevi havasından kopmanın nedeni kanımca.
“Bаyrаmlаr, milli ve dini duygulаrın, inаnçlаrın, örf ve аdetlerin uygulаnıp
sergilendiği, bir toplumdа millet olmа şuurunun şekillendiği, kuvvetlendiği günlerdir.”
Teknolojinin baş döndüren yenilikleri, insanoğluna büyük kolaylıklar sunarken, bir
yandan da sessiz ve derinden, bir o kadar da vahim götürüleri olmuştur: Silah üretiminde artış,
çevre kirliliği, gürültü, radyasyon, gıdalardaki hormonsal ve ilaç tehlikeleri, atıklar, katkılar,
vb. gibi.
Özellikle TV, cep telefonu ve internet bağımlılığı, insanları yalnızlaştırmaya başlamış,
aile içi ve çevreyle olan iletişim büyük ölçüde azalmıştır. Bunlar, insanlık için kıymetli ve bir
o kadar da anlamlı olan zamanı, insani değerleri, dostlukları, aile içi iletişimi bir yandan da,
zamanımızı gizli veya açık şekilde çalmaya başlamıştır. Neticede insanlık hızla
kalabalıklaştıkça yalnızlığa ve bencilliğe itilmektedir.
Teknolojinin bu yönü bilinçsizce kullanılmaya devam edildiğinden; insanları
kaynaştıran ortak paydaları yok ederek; “aile bağlarının, samimiyetin, paylaşmanın, ahde
vefanın, sevginin” azalmasına da sebep olmaktadır. İnsani değerlerin azalması neticesinde;
“bencillik, hoşgörüsüzlük, aç gözlülük ve sevgisizlik yüreklerde yeşermeye başlamıştır.
Bu günkü savaşların, akan kanın, aç bırakılan insanların, mağdur ve yetim bırakılan
çocukların çektiği ıstırabın sebebi budur.
Görüleceği gibi, teknolojinin içinden; “ahlaki değerleri, insanlık onur ve merhametini,
sevgiyi” vb. çıkardığınızda, yaşam anında felakete dönüşmektedir.
Bütün bu gelişmeler insanı; refaha, huzura, saadete götürmesi gerekirken zengin ve
hâkim olma, yönetme uğruna, her türlü çirkinlikler ve merhametsizlikler yapılabilmektedir.,
Yaşam biçimimiz yozlaşarak, gelenekler, görenekler, ahlaki değerler vb. hızla ve üzücü
şekilde yıpranmaktadır.
Bayramlar da bu gelişmelerden etkilenmiştir elbette ki. İçinde bulundurduğu kendine
has; “yaşama sevinci veren, kaynaşmamızı sağlayan, beden ve ruh sağlığımızın sigortası olan
ve toplum katmanlarını mutlu eden motifler” kaybolmaya yüz tutmuştur.
Hediyeleşmenin, yeni elbiselerle giyinmenin mutluluğu, el öperek harçlık almanın
hazzı, komşularla paylaşmanın toleransı, çocukların kahkahaları, sevinçleri, cıvıl cıvıl
yarışları sokaklarda yok artık.
Bayram namazlarının kalplerimize zerk ettiği manevi hazla, yakalanan uhrevi havanın,
hemen akabinde topluca kabirlere taşınması, hastaların unutulmaması, yakınını kaybedenlerin
topluca ziyaret edilmesi ne anlamlı, ne hoş uygulamalardı.
Çocukluğumda bayramlarda ev ev gezerdik. On iki yaşını doldurmayanlara çerez
dağıtırlardı. En samimi kafadar arkadaşlar ve akraba olanlar bir gurup olurduk.

Topladıklarımızın içinde neler yoktu ki; kuru üzüm, hurma, ceviz, fındık, fıstık, lokum, iğde,
kuru dut, keçiboynuzu, akide şekeri vb.
Evlere bayramlaşmaya gitmek gerçekten de mutluluktu. Kapıda güler yüzlü bir teyze
karşılar, bizi adam yerine koyar, hal hatırımızı sorar, cana yakın, cicili bicili giyinenlerimizin
yanağını okşar ve bolca çerez ikram ederdi. Ne tadına doyulmaz huzur kırıntılarıydı bunlar.
İçimizde; kin, kırgınlık, stres, hüzün asla yoktu. Engin bir hoşgörünün yüreklerimize enjekte
ettiği sevgi çiçekleri vardı göz bebeklerimizde.
Topladığımız harçlıklarla bayramlık servetimizi hesaplar, kendimize bahşedilen güven
ve sevinçle sokağa fırlardık. Ne bitmez tükenmez lezzet paylaşımlarıydı bilemezsiniz.
Büyükler de ev ev bayramlaşırdı. Tepsi içinde; kâğıtlı şeker, lokum, kolonya ve sigara ikram
edilirdi.
Bir de kurban bayramlarında, kurbanı erken kesebilmenin yarışı yaşanırdı. Bayram
namazından hemen sonra, annelerimiz tandırları yakar, şişler hazırlanırdı. Kurban kesilir
kesilmez, aceleyle ciğerden bir miktar ve kebaplıklar oruçlu, yaşlı ve hastalara, kurban
kesmekle ilgilenenlere gönderilirdi.
Kesim ve taksimat sırasında çalışanlara, ayranla kebap ikram edilirdi. Ne özlemli bir
durumdu bu. Lavaş ekmekli dürümleri iştahla, zevkle ağzımız yana yana yer, bir yandan da
çalışırdık.
Anlattıklarımda olağan üstü durum yok elbette. Fakat hafızamda o kadar değerli izleri
var ki bu yaşantıların. Hatırladıkça, duygularımı tozpembe bulutlar sarmakta. Yeniden
yaşayabilmek için neler vermezdim ki.
Bütün bunları bize anlamlı kılan; madden sahip olduklarımızın çokluğu değildi elbette.
Zira çok da fazla bir şeylerimiz yoktu. Fakat gönül zenginliğimizi sağlayan; içtenlikler,
sadelikler yalınlıklar, samimiyet, sevgi ve hoşgörü oldukça çoktu.
Yüreğimizde duruluk ve huzur, ahde vefa, kadir kıymet bilme, sevme ve sayma vardı.
Kanaatkârlık, yaşama sevincimiz haddinden fazlaydı.
Bir takımdık adeta, komşularla, arkadaşlarla, akrabalarla. Birimizin derdi, hepimizindi.
Hayattan çok şey beklemezdik. Uzak ve elde edilemeyecek hedeflerimiz yoktu. Sade samimi
ve basit yaşardık. O yüzden endişeli değildik belki de.
Evlerimizde çok eşya yoktu. Yaşamımız gibi evlerimiz de sadeydi. Fakat sevgimiz
sayesinde, hoş görülü ve huzurluyduk. Kafamız her şeyle meşgul değildi. Esas olan kalp
kırmamak, üzmemekti, yardımlaşma ve dayanışmaydı.
Şimdiki bayramlarda maddi her imkân var elbette. Hiç bir şeyin özlemi çekilmemekte.
Ancak, en pahalı malzemelerle pişirilen, fakat lezzet vermeyen yemek gibi san ki. Kaybolan
bir tat var. Katılan malzemeyle bulunamayacak bir tat.
İşte bayramlara lezzet veren de manevi paylaşımlardır. Engin sevgi, saygı, değer
verme, hoşgörü, biz duygusu, yardımlaşma, komşuluk ilişkileri, aile bağları, merhamet,
kanaatkarlık, tevekkül, kendisi ve başkaları ile barışık olabilme, empati, pozitif düşünme vb.
değerler.
Bunlar, bayramlara ruhunu veren, kişiyi, aileyi ve dolayısı ile toplumu mutlu kılan
argümanlardır. Hiç bir masrafı olmayan, paylaştıkça çoğalan böylesi hasletler, sadece, haset,
kıskanç, bencil, öfkeli, nefret duyan kalplerde yeşermez. İnsanı insan yapan değerleri
yaşayamazsak, her gün bayram ilan edilse de bir anlamı olmayacaktır.
Bayramlar önce yüreklerde olmalı. Geçmişin özlemleri ile yetineceğimize, gönülleri
önce bayram kılmak lazım. O zaman o tat yeniden gelecektir eminim.
“Gönüller sevinç dolsun, umutlаr gerçek olsun, аcılаr unutulsun, üzerimize
mutluluklar yağsın” dileklerimle… Nice güzel bayramları sağlık ve huzurla yaşamayı canı
gönülden temenni ediyorum…
Sevgiyle kalın…

Haberi Paylaş