AŞI OLMAYANLAR, ÖNLEMLERE UYMAYANLAR

seyfettin karamızrak köşe yazarı

İslamiyet’ten önce Arabistan bir çöldü ve orada oturan insanlar da yarı vahşi

bedevilerdi. İlkel bir hayat sürerlerdi. Kız çocuklarını diri diri gömmek gibi korkunç âdetleri

vardı. İşte böyle aciz, zavallı, vahşi olan bir kavim, onlara rehberlik eden Muhammed

peygamber sayesinde birdenbire değişti, tam bir medeniyete kavuştu. 30 sene içinde, doğuda

Türkistan ve Hindistan, batıda İspanya olmak üzere akla hayret veren çok kudretli bir İslam

Devleti meydana getirdi.

Bu devletler ilimde, fende ve medeniyette son derece ilerlediler, o zamana kadar

bilinmeyen birçok şeyi keşfettiler. İlim, fen, tıp ve edebiyatta en yüksek mertebeye vardılar.

Papalar bile Endülüs Üniversitelerinde okuyor, dünyanın her tarafından koşup gelenler, bu

üniversitelerde fen ve tıp tahsil ediyorlardı.

O zamanın Avrupa’sından bahseden John W. Drapper gibi tarafsız bir tarihçi,

“Avrupa’nın manevi inkişafı” ismindeki eserinde şöyle demektedir: “O zamanki

Avrupalılar, tamamen barbardı. Hristiyanlık onları barbarlıktan kurtaramamıştı.

Hristiyan dininin başaramadığını, İslam dini başardı. İspanya’ya gelen Araplar, önce

onlara yıkanmasını öğrettiler. Sonra, onların üzerindeki parça parça olmuş, bitlenmiş

hayvan postlarını çıkararak, temiz, güzel elbiseler giydirdiler. Evler, konaklar, saraylar

yaptılar. Onları okuttular. Üniversiteler kurdular. Hristiyan tarihçiler, İslam’a karşı

olan kinlerinden ötürü, bu hakikati gizlemeye çalışmakta, Avrupa’nın medeniyette

Müslümanlara ne kadar borçlu olduğunu bir türlü itiraf edemezler.”

İslamiyet, bütün fen kollarında, ilim ve ahlak üzerinde, her çeşit çalışmayı önemle

emretmektedir. Bunlara çalışmak, farz-ı kifayedir. İslam dini, bütün yenilikleri emreden bir

dindir. İşte bundan dolayı ilim adamlarına çok önem verilmiş, ilmi, fenni ve teknik

araştırmalar yapılmış, Müslümanlar tıpta, kimyada, astronomide, coğrafyada, tarihte,

edebiyatta, matematikte, mühendislikte, mimarlıkta ve bunların hepsinin temeli olan, güzel

ahlak ve sosyal bilgilerde, en üstün dereceye varmışlardır.

.O zaman yarı vahşi olan Avrupalılar, en modern bilgileri İslam üniversitelerinde

öğrenmişler, hatta Papa Sylvester gibi, Hristiyan din adamları bile Endülüs Üniversitelerinde

okumuştur. Dünyada ilmin öncüleri olan ve İslam kültürü ile yetişen ilim adamları

sayılamayacak kadar çoktur. Biz sadece tıbba katkıları olan isimlerden bazılarını örnek

verelim:

Ebu Bekir Razî: Aynı hastalık sanılan kızıl, kızamık ve çiçeğin ayrı hastalıklar

olduğunu ilk defa bulan tabiptir. Huneyn bin İshak: Göz doktorlarının babası sayılır. İbni

Hatip: Vebanın bulaşıcı bir hastalık olduğunu, ilmi yoldan açıklamıştır. İbni Sina:

Hastalıkların mikroplardan geldiğini ilk bulan hekimdir. Kambur Vesim: Verem mikrobunu

  1. Koch’dan 150 sene önce keşfetmiştir. M. Akşemseddin: Pasteur’den 400 yıl önce mikrobu

buldu.

Avrupalılar, dünya tepsi gibi düz, etrafı duvar ile çevrili zannederken, Müslümanlar

dünyanın yuvarlak olup, kendi etrafında döndüğünü biliyorlardı. Hatta Musul’un Sincar

sahrasında, meridyenin uzunluğunu ölçerek, bugünkü gibi buldular.

Galile, Kopernik, Newton, dünyanın döndüğünü, Müslüman kitaplarından öğrenip

söyleyince, suç sayıldı. Batı’da akıl hastaları şeytan tarafından tutulmuş kimseler olarak canlı

canlı yakılırken, Müslüman ülkelerinde özel akıl hastaneleri kurulmuştu.

İlmin, Fennin ilerlemesi, her yeni buluş, Allah-ü Teâlâ’nın varlığını, bir olduğunu,

kudretini ve ilmini daha fazla meydana çıkarmakta, İslamiyet’i desteklemektedir. Kadi

Beydavi hazretleri, Neml suresindeki; “Dağları, yerinde duruyor görüyorsun, Halbuki

bunlar bulut gibi hareket etmektedir” ayet-i kerimesini açıklarken dünyanın nasıl döndüğünü

açıklamaktadır.

 

İlimden zarar gelmez. Ölünceye kadar ilim öğrenmeye çalışmalıdır! Hadis-i şerifte

buyuruldu ki: “Hiç kimse cahillikle aziz, ilim ile de zelil olmaz” İslamiyet, ilmin tâ

kendisidir.

Gelelim günümüze, COVID-19 salgını milyonlarca can kaybına sebep oldu. Dünya

bu salgınla başa çıkabilmek için bir dizi araştırmalar yaptı. Önleyici tedbirler geliştirdi. Daha

sonra da aşısını buldu. Bu aşılar, maske takma, mesafe ve temizlik gibi önlemler, büyük risk

faktörünü önlemektedir. Ülkemizin tıp alanındaki bilim insanları da bu önleyici tedbirlerin

doğru ve yapılması gerektiğinde hemfikirler.

Yukarıdaki giriş bölümünde İslam Dininin ve bir Müslümanın bilime bakış açısını

muteber kitaplardan alarak naklettik. O nedenle bilim insanlarının hemfikir olduğu bir konuda

“Müslümanım” diyen bir kişinin “aşı” ya karşı çıkması, aşı yaptırmaması, önlemlere kulak

tıkaması cahillikten, inattan başka bir şey değildir.

Orada burada türemiş, “sözde hoca”, ya da “sahte alim” lerin fısıltılarına aldanarak

aşıdan kaçmak, İslamiyet’i bilmemek, ya da yeterince anlayamamaktan kaynaklanmaktadır.

İlmin aydınlığına göz yummaktan başka bir şey değildir. Böyle davranışlar, “aşıya karşı olan”

marjinal grupların da ekmeğine yağ sürmektedir.

Ülkemiz, sağlık teşkilatı, gece gündüz çalışarak büyük bir özveri içinde insanlarımızı

bu beladan kurtarmaya çalışmaktadır. Üstelik de aşı yaptıran çoğalsın diye, ücretsiz olarak her

yardımı, her kolaylığı bütün gayretiyle sergilemektedir.

Buna rağmen hala vurdumduymazlar, bilimin düşmanı kara cahiller aşı yaptırmaktan

kaçınıyor, önlemlere uymamayı yeğliyorlar. Böylelikle kendilerini, ailelerini ve halkımızı

büyük risklere tehlikeye sokmaktadırlar.

Bu hastalıktan ciğeri yananlar, pişmanlıkla ağlarken, aşı vurdurmayanlar acillerde can

çekişirken, bu yanlış tavır ve tutumlar insafsızlıktır, bencilliktir. Ateş düştüğü yeri yakarmış.

Umarım aşıya karşı olanlar bir gün bu acıyı tatmazlar.

Hele öğretmen ordusundan bazılarının aşıya karşı olması anlaşılır bir şey değildir.

Bilimin içinde olanlar bilimin gerçeklerine neden karşı çıkarlar bilemiyorum. Böyleleri kendi

canını hiçe sayabilir. Fakat unutmasın ki anne babaların göz nuru biricik evlatları kendilerine

emanet edilmiştir. Bu öğrencilerimizin hayatını tehlikeye atamazlar. Yoksa vicdan azabından

kendilerini kurtaramazlar.

Türkiye haritasına baktığımızda, en büyük riskin güney ve doğu ana dolu bölgelerinde

olduğu görülmektedir. Bunun nedenlerini yukarıda açıkladık. Sizlere “aşı yaptırmayın” diye

nasihat edenlerin hayatlarını da bir inceleyin lütfen. Çünkü sizi riske atanlar, kendilerini

çaktırmadan garantiye alabilmektedirler.

Canım Türkiye’nin değerli bireyleri! Gün birlikte olmak, yardımcı olmak, birbirimizi

korumak için özveri zamanıdır. Biricik canlar solmasın, yürekler sızlamasın, hiç kimsenin

gözyaşı hüzünle akmasın.

Akıl ve bilimin bulguları inançlarımıza ters olamaz. Güneş gibi ortada olan doğruları

akıl da, vicdan ve inançlar da ret etmez.

Aşı olalım, önlemlere titizlikle uyalım. Yüzler gülsün, ülkemizin her köşesi hep mavi

olsun, mavi kalsın.

Sevgiyle kalın…

Haberi Paylaş